1974’ten bu yana kaç farklı F-16 modeli geliştirildi?

F-16’nın ilk uçuşunu yapmasından bu yana 45 yıl geçti. YF-16A’dan F-21 yani Block 70’e kadar hangi modeller imal edildi? Farkları neler? Levent Özgül F-16’nı detaylarını anlatıyor…

Bu yazımda sizlere birçok insan tarafından sıklıkla karıştırılan bir konudan bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz F-16’nın çok sayıda türevi ve farklı modelleri mevcut. Türk Hava Kuvvetleri’nde kullanılanlara biraz daha fazla ağırlık vererek farklı F-16 modellerini çok fazla detaya girmeden kısaca tanıtmak istiyorum.

F-16’nın tarihini, kendisine neden ihtiyaç duyulduğunu ve tasarım aşamalarını detaylı olarak anlatacağım yazımı daha sonra yayınlamayı planlıyorum. Bu yazımda ise farklı Block’ların birbirleri ile olan farklarını anlatmaya çalışacağım.   

F16, ilk kez tasarlandığı zaman, sadece tek bir görevi vardı. 4. nesil bir gündüz avcısı idi. Kendisinden beklenen tek görev, dog-fight yaparak rakibinin arkasına geçmek ve IR güdümlü  füze veya top kullanarak düşmanını vurmaktı. 

Günümüzde ise, gerçekten tıpkı bir İsviçre çakısı gibi, piyade yakın destek görevi hariç hemen hemen her görevi çok iyi yapan, çok görevli değil, neredeyse her görevli bir uçağa dönüşmüştür.

F16 üretim hayatı boyunca sürekli güncellendi ve belirgin güncellemeler Block olarak isimlendirilerek numaralandırıldı. Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Günümüzdeki gençler bu hatayı çok sık yapıyorlar maalesef. Örnek olarak İphone 7, İphone 6’nın bir üst modeli örneğinde olduğu gibi, F-16 Block-40’ın F-16 Block-30’un bir üst ve gelişmiş modeli olduğunu zannedenler var. Bu çok yanlış bir düşünce şekli. Aslında her biri farklı görev tanımları olan uçaklardır. İşte ben bu farkları açıklamak istiyorum. 

f-16

YF-16:

Vietnam savaşında edinilen acı tecrübelerden sonra, USAF tamamen hava – hava görevleri için tasarlanmış olan F-15A’yı envanterine katmıştı. F-15A gerçekten bu görev için son derece uygun, sorunsuz ve teknik açıdan gerçekten mükemmel bir uçaktı. Döneminin bütün Sovyet yapımı uçakları ile boğuşabilecek güçte ve yetenekteydi. 

Fakat her güzelin bir kusuru olduğu gibi, F-15A’nın da bir kusuru vardı. Hem de çok büyük bir kusur… Fiyatı aşırı derecede pahalıydı. USAF’ın bütün filolarını F-15A ile donatmasına imkan yoktu. Hem de soğuk savaş yıllarındaki, günümüz bütçelerine göre aşırı fazla savunma bütçelerine rağmen… 

F-15A’nın bir diğer kusuru ise, fiyatının çok pahalı olmasından dolayı muhtemelen ihraç başarısı gösteremeyecek olması idi. ABD dışından ya hiç sipariş alamayacak, ya da çok az alacaktı. 

Ayrıca, ABD’nin NATO üyesi müttefiklerinin de bu yenil nesil uçağa ihtiyacı olacaktı. Fakat F-15A mükemmel bir uçak olmasına rağmen, gerçekten pahalı idi…

İşte bu şartlar altında USAF, Light Weight Fighter isimli bir ihale açtı ve üretici firmalar arasında bir yarışma düzenledi. Yarışmaya 5 firma katıldı. Northrop tasarımı çift motorlu YF-17 ve General Dynamics tasarımı tek motorlu YF-16 finale kaldılar. YF-16 hemen hemen her yönden YF-17’den üstündü ve yarışmayı kazandı. YF-17 ise, farklı bir yola devam etti. Tasarım, uçak gemilerinden kullanılacak şekilde değiştirildi. Yoluna bir donanma uçağı olarak devam etti. Günümüzde F/A-18 olarak bilinen uçağın atası oldu.

Light Weight Fighter ihalesinde, tasarımcı firmalardan uçağın safkan bir gündüz avcısı olması istenmişti. YF-16 da tam olarak böyle bir uçaktı. Yani bir gündüz avcı idi. Görev tanımı “dog-fight yaparak düşmanının arkasına geçmek ve IR güdümlü füze veya top ile düşmanını düşürmek” şeklinde idi. Dönüş yarıçapı çok dar olan tam bir dog-fight uçağı idi. Dolayısı ile YF-16’da radar yoktu. YF-16 operasyonel bir uçak değil, bir prototip idi.

LWF ihalesini kazanan YF-16 ve yarışmanın kaybedeni YF-17 

F-16A:

F16’nın ilk prototipi olan YF-16, temelde tek kişilik bir gündüz avcısı idi. USAF’ın düzenlemiş olduğu Light Weight Fighter ihalesini kazandıktan sonra F16A haline evrilen uçakta artık radar vardı ve dolayısı ile uçağımız artık radar güdümlü füze atma yeteneği kazanmıştı. Bu da, F-16’nın gündüz avcısı görevine ek olarak önleme yeteneği de kazandığı anlamına geliyordu. 

Yarı aktif radar güdümlü AIM-7 Sparrow füzelerini taşıyabilmek için kanatları ve gövdesi ciddi bir güçlendirmeye tabi tutuldu. Çünkü YF-16 tasarlanırken sadece Aim-9 Sidewiner füzesi taşıyabilmesi amaçlanmıştı. Sparrow füzeleri, Sidewinder füzelerine göre hem daha ağır hem de daha fazla drag yaratan füzelerdir. 

Benzer şekilde de F16B, iki kişilik eğitim modelidir. F-16A, kendi içinde Block-1, Block-5, Block-10, Block-15,  Block-15 OCU ve Block-20 olarak farklı türevleri barındıran ve hepsi birbirine benzer uçaklardı. Block-1 ve Block-5  zaman içinde F16 Block-10 haline gelmişlerdir. 

Hepsi, Westinghouse  AN / APG 66 Pulse Doppler radarını kullanıyorlardı. Motorları ise, Pratt&Whitney F100-PW-200 Turbofan motordur. Full A/B konumunda 23,830 Pound itiş gücü sağlar (106 kN).

F-16 Block-15:

F16 Block-15, ilk büyük fiziksel değişiklikleri içeren bloktur. Yatay stabilizatörler büyümüş, hava alığı kenarına iki paylon eklenmiş, AN / APG 66 radarı geliştirilmiş ve kanat altı paylonlarının yük kapasitesi arttırılmıştır. F16’nın en çok üretilmiş blok versiyonudur. Block-15’te bulunan AN / APG-66 radarı, daha büyük bir hava savunma yeteneği için bir track-while tarama modunun erken bir versiyonuna sahipti. Bu sayede, nispeten radar menzili artmıştı. F-16 Block-15 ve öncesindeki modellerde gündüz bombardıman yeteneği vardı ama saldırı yeteneği yoktu. Zaten o tarihlerde bu görevleri başka uçaklar yapmaktaydılar. 

F-16 Block-15 OCU:

1987’den itibaren, Block-15 uçakları, Block-15 OCU (Operasyonel Kapasite Arttırımı) haline getirilmiştir. Ana değişiklikler  dijital kontrollü motor, AGM-65, AIM120 AMRAAM ve AGM-119 Penguin füzelerini yeteneği, karşı önlemler ve kokpit geliştirmeleridir. 

HUD ekranı büyümüştür. Radar altimetresi, genişletilmiş bilgisayar kapasitesi, data transfer ünitesi, dost-düşman tanıma özelliği, Tracor AN/ALE-40 chaff/flare dispenseri, AN/ALQ-131 ECM pod taşıma yeteneği vardır. Yüklü kalkış ağırlığı 17 tona çıkmıştır. Kullandıkları motorun ismi ise daha az compressor stall arızası yaşayacağı düşünülen Pratt&Whitney F100-PW-220 Turbofan motorudur. 

F-16 Block-20:

Tayvan’a ait 150 adet 15 OCU F16’sı, Blok 20 olarak isimlendirilir.

F-16 Block-25:

F16A ve F-16B olan isimler artık F16C ve F16D olarak değiştirilmiştir. F16 Block-25 dünyada sadece ABD tarafından kullanılmıştır. AN/APG 66 radarı AN/APG 68(V) radarı ile değiştirilmiş, gece saldırı kabiliyeti verilmiştir. Northrop Grumman ESSD (önceleri Westinghouse olarak biliniyordu) AN/APG 68(V) radarı, F16’ların günümüze kadar gelen evriminde çok önemli bir gelişmedir. 

Motor ilk başlarda Pratt&Whitney F100-PW-200 Turbofan iken, zaman içinde Pratt&Whitney F100-PW-220E Turbofan ile değiştirilmiştir. 23,770 Pound itiş gücüne sahiptir. Nispeten geliştirilmiş ateş kontrol sistemine ve elektronik karıştırmaya korumalı UHF radyoya sahiptir. Maksimum kalkış ağırlığı 19,640 kg olmuştur.

F-16 Block30:

Türk Hava Kuvvetlerinin F16 macerası, F-16 Block-30’lar ile başlamıştır. Block-30 F16’lar, daha önce üretilenlerden ciddi farklı uçaklardı. Sizlere çok garip gelebilir ama, kendisinden önceki ve kendisinden sonraki F-16’lar arasında, en iyi it dalaşı yapan F16 modelidir. 

İlk olarak General Electric F110-GE-100 turbofan motorunun kullanıldığı bloklardır. (Block-32’lerde ise motor üreticisi Pratt&Whitney’dir) 

Block-30 uçaklarında hava alığı, güçlü General Electric motorun ihtiyacını karşılamak için büyütülmüştür. Block-32’lerde böyle bir değişiklik yoktur. 

Türk hava kuvvetleri envanterine giren ilk 8 F16 Block-30, küçük hava alığına sahip uçaklardı. Daha sonra gelenler büyük hava alıklı olanlardır. Bu uçakların motor boşlukları hem  General Electric F110-GE-100, hem de Pratt&Whitney F100-PW-220 turbofan motorları alabilecek şekilde tasarlanmışlardır. 

Aynı uçağa Pratt&Whitney motor konarsa, uçağın kodu Block-32 olur. 

Büyük hava alıklı Block-30’lar, 5214 Pound fazladan itiş gücü sağlayan General Electric F110-GE-100 Turbofan motorunu kullanırlar. Zamanla bu uçaklara “small mouth” ve “big mouth” şeklinde resmi takma isimler de konmuştur. 

Big mouth F16 Block-30’lar, bugüne kadar tasarlanmış ve üretilmiş operasyonel F16’lar arasında en üstün av yeteneğine sahip uçaklardır. (Av yeteneğinden kasıt uçağın itiş-ağırlık oranıdır) Çünkü 28,984 Pound gücündeki motoru ile, itiş-ağırlık oranı en yüksek F16 modelidir. Diğer bütün F16’lardan daha hızlı tırmanır ve sert dönüşlerde çok daha az enerji kaybeder. Bu sayede, big mouth F-16 Block-30, it dalaşının kralı olmuş bir uçaktır. 

Günümüzde SOLOTÜRK ekibinin gösteri uçağı, bir big mouth F-16 Block-30’dur. Kendisinden önceki Block-40 SOLOTÜRK uçağından daha fazla seyir zevki vermektedir. Bütün dünyada, Canard’sız ve TVC’siz uçaklar arasında clean halde bir big mouth F16 Block-30 ile yakın it dalaşı yapabilecek yegane uçak Mig-29’dur. 

Bu uçağı Türkiye dışında ABD, Yunanistan, İsrail ve Güney Kore kullanmaktadır ve kendisine sahip olan ülkelerin hava kuvvetleri için çok ciddi bir güç çarpanıdır. 

Bombardıman yeteneği olsa da, asıl tasarım amacı kesinlikle hava-hava görevleridir ve kendisinden önceki diğer bütün uçaklardan, kendisinden sonraki Canard’sız ve TVC’siz uçakların hemen hemen hepsinden yakın it dalaşında üstündür. 

Bu dünyadaki çok az sayıda insan, iki tane big mouth Block-30 F-16’yı clean halde it dalaşı yaparken görmüştür veya görecektir. İnsana çok ciddi seyir zevki verir.

F-16 Block-40:

Resmi takma ismi Night Falcon’dur. Block-40 versiyonu ile, F-16’lar geceleri yer değiştiren hareketli hedeflere saldırma yeteneği kazanmışlardır. Bir gündüz avcısı olarak doğan YF-16, artık çok görevli bir taktik uçağa dönüşmüştür. 

F16 Block-40 ile, F16’lar artık iyiden iyiye çok görevli, çok amaçlı uçaklara evrilmişlerdir. F16 artık sadece hava-hava görevi yapabilen, sınırlı bombardıman yeteneği olan bir avcı uçağı değil, ciddi oranda caydırıcı, etkili ve ölümcül saldırı yeteneğine sahip bir uçak olmuştur. 

Motoru F16 Block-30 ile aynı motordur. Fakat daha ağır bir uçak olduğu için, itiş/ağırlık oranı Block-30’un gerisindedir. Motoru General Electric F110-GE-100 olanlarının ismi Block-40, Pratt & Whitney F100-PW-220 olanlarının ismi ise Block-42’dir. Block-42’nin motoru, Block-40’ın motorundan 5214 Pound daha güçsüzdür. (Tıpkı Block-32 ile Block-30 ilişkisinde olduğu gibi) 

Taşıdığı LANTIRN podları ile, geceleri yer değiştiren hareketli hedeflere hem bombardıman hem de saldırı yeteneği vardır.

Block-40 ile F-16’lar için gece gündüz farkı kalmamıştır. Görev tanımları tamamen değişmiştir. 

F-16 Block-40’ın doğuş hikayesi biraz ilginç…

USAF aslında en başında, her havada, geceleri ve bulut içindeyken, geceleri karanlıkta yer değiştiren hareketli hedeflere saldırma yeteneği olan ve ismi F16G olacak başka bir uçak istiyordu. Fakat çok anlamsız bir şekilde kongre, yeni bir uçağı F-22’ye karşı bir tehdit olacağı düşüncesi ile onaylamadı. Fakat aynı kongre, aynı uçağın, tamamen aynı görev tanımı ile F16 Block-40 ismi ile doğmasına ses çıkarmadı.

Block-40 F-16’lar, LANTIRN podları ve bu podlar ile uyumlu olan holografig HUD, GPS navigasyon alıcısı, APG-68V(5) radar, ALE-47 decoy lançerleri, dijital uçuş kontrol ekranları, tamamen otomatik olarak çalışan zemin takip radarı, difraktif optik head-up ekranı, pilotun G toleransını artırmak amaçlı olan pozitif basınçlı solunum sistemi gibi yenilikler ile tanıtılmışlardır.

İniş takımları LANTIRN podlarına yer kazandırmak için uzatılmış ve fazladan ağırlı taşıyabilmeleri için de güçlendirilmişlerdir. Uzamış olan iniş takımları yüzünden, iniş takımlarının kapakları da büyütülmüştür.

Kendisinden önceki model olan F-16 Block-30’larda maksimum kalkış ağırlığı 37.500 pound idi. Block-40’larda maksimum kalkış ağırlığı 42.300 pound’a yükseltilmiştir. Aslında F-16 Block-30 da 42.300 pound ağırlık ile kalkabilir ama inmeden önce mutlaka 37.500 pound’a kadar hafiflemelidir. Fakat F-16 Block-40’lar ise 42.300 pound ağılık ile iniş yapabilirler.

LANTIRN, Low Attitude Navigation and Targeting Infrared for Night kelimelerinin kısaltılmışıdır. Türkçesi, Düşük İrtifada Seyir ve Geceleri Kızılötesi Hedefleme şeklindedir.

Martin Marietta üretimi olan LANTIRN podları iki ayrı üniteden oluşmaktadır. Hava alığının hemen altında bulunurlar. AAQ-13 navigasyon podu solda, AAQ-14 hedefleme podu ise sağ taraftadır. Navigasyon podunda zemin takip radarı ve FLIR, hedefleme podunda ise lazer işaretleyici ve FLIR bulunur. Navigasyon podu, gece zifiri karanlıkta, toz fırtınası veya sis gibi durumlarda, veya bunların hepsi bir arada iken pilota sanki gündüz aydınlıkta gibi net ve güvenilir bir görüntü sunar. Hedefleme podu ise, lazer kullanarak hedefi işaretler. Böylece son derece hassas saldırı veya bombardıman yapılabilir.

LANTIRN sistemi sayesinde, pilotlar geceleri yaklaşık 20 metreye kadar alçalabilirler ve bu sayede düşman radarlarına yakalanmadan, karanlıkta düşmanın kalbine kadar tam gaz gidebilirler. Bu sayede F16’lar, F-15E’ler ile birlikte dünyadaki en hassas saldırı uçakları haline gelmişlerdir. F-35A uçakları hizmete girene kadar da bu durum devam edecektir. Hatta F-35A’lar hizmete girseler bile, F-16’ların daha ucuz olmaları yüzünden kullanılmaya devam edilmesi planlanmaktadır.

Özel olarak F-16’lar için geliştirilen sistem, Amerikan Hava Kuvvetleri’ne 31 Mart 1987’den itibaren teslim edilmeye başlandı.

Türkiye, LANTIRN’i Amerikan Hava Kuvvetleri’nden (USAF) sonra kullanan ikinci ülkedir. İlk sistem Şubat 1994’te Bandırma’daki 161’inci “Yarasa” Filo’nun F16’larına takılmaya başlandı. Daha sonra Diyarbakır’daki 181’inci “Pars” Filo da LANTIRN sistemine kavuştu.

Dünyada çok az ülke ve çok çok az uzmanlaşmış pilot tarafından kullanılmaktadır.

Sistem yukarıda yazdığım gibi, geceleri düşman radarlarına yakalanmamak için aşırı alçaktan uçarak ve hedefi görerek kullanılabildiği gibi, önceden hedefin kordinatları istihbarat alınmış ise, uçağı otomatik olarak hedefe götürecek şekilde de kullanılabilir. 

Hedefin koordinatları uçaktaki LANTIRN sistemine yüklenir, uçak seyrüsefer podu (Otomobillerde adres bulmayı sağlayan navigasyon sistemine benzer düzenek) sayesinde hedefin olduğu bölgeye otomatik olarak gece karanlıkta çok alçaktan gider. 

“FLIR” dediğimiz pencereden gönderilen lazer ışınları daha önceden noktalanmış hedefi bulur, pilot, kokpitteki ekrandan yerdeki nokta hedefi “artı” işareti olarak görür. FLIR’in gönderdiği lazer ışını ile yerdeki artı işareti aynı noktada buluştuğunda pilot sinyal alır. Böylece hedefe kilitlenmeyi sağlanmış olur. Gerisi pilotun paşa gönlüne kalır. Hedefe lazer güdümlü bir akıllı bomba veya havadan yere saldırı füzesi gönderebilir. 

Bu şekilde donanıma sahip bir F16’dan gecenin karanlığına güvenerek kaçarak veya saklanarak kurtulmak imkansızdır. Ya o uçağın havalanmasına engel olmanız, ya da havada iken bir şekilde düşürmeniz gerekir.

Birinci görselde F-16’nın normal gece görüşü, ikinci görselde LANTIRN sisteminin uçağın HUD’una yansıttığı görüntü, üçüncü görselde ise, gece görüş gözlüğü ile pilotun görmekte olduğu görüntü anlatılmaya çalışılmış.

LANTIRN kabiliyeti sayesinde Türk Hava Kuvvetleri, geceleri yer değiştiren hareketli hedeflere bombardıman ve saldırı yeteneğine kavuşmuştur. O tarihe kadar savunma ağırlıklı olan hava kuvvetlerimiz, ayrıca birinci sınıf saldırı yeteneği de kazanmıştır.

LANTIRN sisteminden sonra, daha gelişmiş Sniper podları tasarlanmış ve üretilmişlerdir. Sonrasında ise, ASELSAN üretimi olan ASELPOD’lar çıkmıştır.

1989 yılında F16 Block-40’lar HARM füzesi ateşleme yeteneğine kavuşmuşlardır. Bunun yanısıra, GBU-10, GBU-12 GBU-15, GBU-24 Paveway lazer güdümlü bomba ailesini taşıyabilirler.

615 adet üretilmişlerdir ve sadece ABD, Türkiye, İsrail, Bahreyn ve Mısır tarafından kullanılmaktadırlar.

Türkiye’nin elindeki F16 Block-40’lar tıpkı F16 Block-50’ler gibi, CCIP modernizasyonu ile F16 Block-50+ seviyesine güncellenmişlerdir. Güncellemeden sonra F16C/D Block-40M ismini almışlardır. (Bkz; AESA RADAR PROJELERİ | ASELSAN | BAYRAKTAR AKINCI, F-16, MMU)

F-16 Block-50:

GPS/INS oldukça geliştirilmiştir. F-16 Block-50 için artık gece, gündüz, bulut içinde navigasyon oldukça kolaylaşmıştır. Atası olan YF-16 ile hatta F-16 Block-30 ile çok ciddi yapısal ve teknolojik farkları olan bir uçaktır. Bu farklardan en büyüğü, fazladan bomba yükünü alçak irtifada da taşıyabilmesidir. 

Tüm uçaklarda, kaska monteli nişangah sistemi mevcut olup, HUD dışında da kilit ve atış imkanı sağlar. Yani F16 Block-50’nin pilotu it dalaşı yapmasına gerek kalmadan, gözleri ile baktığı yere IIR güdümlü Aim-9X Sidewinder füzesini ateşleyebilir. HARM ve diğer gelişmiş silahları taşıyabilir.

Block-50’lerde motor olarak 29,000 Pound gücündeki General Electric F110-GE-129 motoru kullanılırken, Block-52’lerde 28,500 Pound gücündeki Pratt&Whitney F110-PW-229 motoru kullanılır. 

İlave olarak Block 50D / 52D Wild Weasel versiyonu, gelişmiş bir anti-hava savunma sistemi kapasitesi sunar. Bu kapasite, AN-ASQ-213 HARMS hedefleme sistemi sayesinde kazanılmıştır. Ayrıca ALQ-119 karıştırıcı podunu taşıyabilir. 

F-4G Wild Weasel’lerin emekli olmasının ardından, SEAD görevlerinin vazgeçilmez ve tek uçağıdır. 

Motor gücü 29,000 Pounddur. Yani motoru F-16 Block-30’un motorundan daha güçlüdür ama, daha ağır olduğu için, itiş-ağırlık oranı Block-30’ların gerisindedir.

Öncelikli olarak hava-yer görevleri için tasarlanmış bir uçaktır. Ama çok görevli olduğu için, Sidewinder veya AMRAAM füzelerini de taşıyabilir. Gemilere saldırmak için üretilmiş füzeleri de taşıyabilir. Aviyonikleri, kokpiti, navigasyon ve kriptolu haberleşme sistemleri ve radarı Block-40 ile kıyaslanırsa çok gelişmiştir. Tasarlandığı dönemin hemen hemen bütün aviyonik teknolojilerini barındırır.

F-16 Block-50+ :

Günümüzün modern, çok amaçlı uçağıdır. F16 Block-50 ile temel farkı ise, 2271 litre hacimli, gövde üzerinde taşınan CFT (ek yakıt tankı) ve AN/APG-68 V(9) radarıdır. Bu radar Westinghouse üretimi, son derece gelişmiş bir radardır ve hava-hava veya hava-yer modunda çalışabilir. Aynı anda 23 hava hedefini takip edip, bunları gelişmiş bilgisayarında hedef önceliği sırasına sokup, aynı anda 6 tane hava hedefine saldırabilir. Aynı anda 6 hedefe saldırabilmesinin nedeni ise, F16’nın aynı anda 6 tane radar güdümlü füze taşıyabilmesidir. Artırılmış menzili ciddi oranda caydırıcıdır ve günümüzde NATO’nun ana muharebe uçağıdır. 

Batı bloku tarafından üretilen hemen hemen bütün füze veya akıllı bombaları taşıyabilir. Çok gelişmiş pasif algılayıcıları, RWR cihazları, gelişmiş karıştırıcı podlar, kriptolu haberleşme cihazları, NATO için çok büyük bir güç çarpanı olan Link-16 yeteneği ve gece saldırı podları taşıyabilir. Tam bir ölüm makinasıdır.

F-22 ve F-35’de kullanılan RAM boya benzeri bir boya ile kaplı olduğu için, radar izi azaltılmıştır. Fiyat / perfonmans açısından da çok efektiftir. Ama tıpkı Block-40 veya Block-50 gibi, itiş / ağırlık oranı açısından F-16 Block-30’un gerisindedir.

Motoru 29,000 Pound gücündeki General Electric F110-GE-129’dur. Pratt & Whitney F100-PW-229 Turbofan motor kullanan modelinin ismi ise, F16 Block-52+’dır. Bu motorun gücü ise 28,500 Pounddur.

NATO üyesi ülkeler uçaklarının hemen hemen hepsini CCIP modernizasyonu ile aviyonik olarak Block-50+ seviyesine güncellemişlerdir. 

Örnek olarak Belçika F16A uçaklarını F16AM’ye dönüştürmüştür. F16A ile F16AM arasındaki fark, motor ve gövde dışındaki bütün radar ve aviyonik cihazlarının Block-50+ uçağı ile aynı olmasıdır.

Bir diğer örnek ise Türkiye’dir. Türkiye elindeki F-16 Block-40 ve F-16 Block-50 uçaklarını CCIP modernizasyonu ile F-16 Block-40M ve F-16 Block-50M yapmıştır. 

F-16 Block-60:

F16 Block-60 isimli uçak, bu dünyada sadece Birleşik Arap Emirlikleri tarafından kullanılmaktadır. Ar-ge çalışmaları ve geliştirilmesi için, Birleşik Arap Emirlikleri Lockheed Martin firmasına 5 milyar dolardan fazla para vermiştir. Yanlış anlamayın lütfen, bu para uçakların üretimi için değil, geliştirilmesi için verilmiştir. Resmi olarak açıklanmamış olsa da sadece tek bir tane görev tanımı vardır, İran’a saldırmak… 

F16 Block-60 isimli uçak, F16 ailesinin en güçlü modelidir. 32.500 pound itiş gücü sağlayan General Electric F110-GE-132 motoruyla tam bir canavardır.

Dışarıdan F-16 gibi gözükse de, F-16 diye bildiğimiz uçak ile hiç ama hiçbir ilgisi olmayan bir uçaktır. Cidden güçlendirilmiş bir gövde, maksimum kalkış ağırlığındaki ciddi fark, güçlendirilmiş iniş takımları, imrenilecek bir AESA radarı, SLAM füzesi fırlatma yeteneği, IR sensörleri, Block-60’ı diğer F-16’lardan ayıran özelliklerden bazılarıdır. Bu uçaktan ne ABD’nin elinde vardır, ne de başka bir NATO üyesi ülkenin. Birleşik Arap Emirlikleri’nin izni olmadan da başka hiçbir ülkeye satılamaz.

F-16 Block-70 (Viper):

Bu bölümde F16 Block-70 ile beraber son zamanlarda çok gündemde olan, Yunanistan’ın F16’larını Block-70 seviyesine yükseltmesi olayını, veya “güzide” basınımızda yer bulduğu şekli ile, Yunanistan’ın F16’larını “Viper” seyivesine yükseltmesi olayını açıklamaya çalışacağım.

“Viper seviyesi” veya “Seviye” ne anlama geliyor askeri havacılıkta? Viper nedir? Önce bunu öğrenelim.

Her askeri uçağın, bir tane de resmi takma ismi vardır. Örnek olarak F-16’nın resmi takma ismi Fighting Falcon, yani savaşan şahindir. Çünkü F-16, havada tıpkı bir şahin gibi çok keskin dönüşler yapabilen bir uçaktır. Bu yüzden bu isim verilmiştir.

Fakat diğer bütün uçaklardan farklı olarak F16’nın bir de gayri resmi takma ismi vardır. O da “viper” dır.

Viper, ingilizcede “engerek yılanı” anlamına gelir. Sizlerin de bildiği gibi, engerek familyasına ait bazı yılanların “pit organı” isimli organları vardır. Bazı biyologlar bunlara “ısı çukurları” ismini vermişlerdir. Engerek yılanı, zifiri karanlık da olsa, avının kızıl ötesi görüntüsünü görme yeteneğine sahip bir canlıdır. İşte F16 da aynen böyle bir mantık ile avını bulduğun için, pilotlar ve bakımcılar tarafından viper diye isimlendirilmiştir.

Yazılarımda her zaman söylüyorum, F-16, ilk kez tasarlanırken, avının arkasına geçip, avını kızıl ötesi görüntüsü sayesinde tespit edip, IR güdümlü  füze ile düşmanını vursun diye tasarlanmış bir uçaktır.

Yani işin özeti, “viper” bu dünyadaki bütün ama bütün F16’lara verilen ortak bir takma isimdir. Block-70’ler ile en ufak bir alakası yoktur. İster YF-16 olsun, İster F16A olsun, ister F16 Block-30 olsun, isterse de F16 Block-130 olsun, “viper” bütün bu uçakların ortak takma ismidir.

Gelelim F16 Block-70’in diğer F16’lardan ne farkı olacağına…

Aşağıda kendi çektiğim 3 tane fotoğraf paylaştım. Konu tamamen bu fotoğraflarda gördüğünüz cihaz ile alakalı.

Arkadaşlar, F16 Block-70 isimli uçak, F16 Block-50+ isimli uçağın mekanik AN / APG V(9) radarının sökülüp, yerine AESA radarının ve ilgili aviyoniklerinin takılması ile elde edilir. Aralarındaki tek fark budur. Başka hiçbir fark yoktur.

Peki, AESA radarı nedir ve ne işe yarar? AESA, “Active Electronic Scan Array” denilen bir radardır. Menzili daha uzundur ve aynı anda çok daha fazla hedefi takip etmenizi sağlar. Ama aynı anda tıpkı diğer bütün F-16’lar gibi, 6 tane düşman uçağına saldırabilirsiniz. Çünkü bu dünyadaki bütün F-16 modelleri aynı anda 6 tane radar güdümlü füze taşıyabilirler.

Güzide basınımızın ve birbirinden değerli muhabirlerimizin hayallerini yıkmak istemem ama, durum bundan ibaret. Zaten ister Block-30 olsun, ister Block-1130 olsun, bütün NATO üyesi ülkelerin F-16’ları aynı havadan havaya füzeleri kullanırlar. Yani o füzelerin menzili falan hep birbiri ile aynıdır.

AESA radarı sayesinde, radar menzili artmaktadır. Diğer radarlara göre de iki tane artısı vardır.

Birincisi, çok daha fazla sayıda hava hedefini aynı anda takip edebilirsiniz.

İkincisi ve en önemlisi de, bu dünyada kullanılan her radarın mutlaka “radar imzası” denilen bir belirtisi vardır. Bu olay uçak radarı, yer radarı veya gemi radarı da olsa fark etmez.

Radar imzası şu şekilde açıklanabilir: Her radar çalıştığı zaman mutlaka çok güçlü bir elektromanyetik ışıma yayar. Bu olay radarın çalışabilmesi için mutlaka olması gereken bir şeydir ama yan etkisinden dolayı aslında istenmeyen bir şeydir.

Örnek olarak siz gece zifiri karanlıkta ormanda beni arıyor olun. Ben de bir taşın arkasına saklanmış olayım. Siz beni bulabilmek için elinizdeki feneri açarsanız, beni bulmanız kolaylaşır ama aynı anda da ben de sizi görmüş olurum. Benzer şekilde havada uçaklar diğer uçakları görmek için kendi radarlarını açarlarsa, aynı anda kendi yerlerini de belli etmiş olurlar.

İşte bu yüzden AESA radarları geliştirilmiştir. Bu radarlar, mono-pulse mantığı ile çalışırlar. Yani sadece saliseler içinde çalışıp sonra tekrar kapandıkları için, takılı oldukları uçağın yerini daha az belli ederler. Diğer radarlar gibi sürekli olarak açık kalmazlar.

Şu anda ASELSAN, kendi milli AESA radarımızı geliştirmektedir. Biz de, yakın bir gelecekte kendi F-16’larımıza bu AESA radarını takacağız.

Geçtiğimiz günlerde Hindistan Hava Kuvvetleri’nin ihtiyacı için açılacak ihaleye Lockheed Martin’de katılmıştır. ABD’li imalatçı, Hindistan için Block 70 modelinin adını biraz da uçağın Mig21’lerin yerini alacağı için F-21 olarak lanse etmiştir. Dışardan bakıldığında yakıt ikmal sistemi dışında genel yapı olarak uçağın Block 70’den pek bir farkı gözükmemekte. Lockheed Martin Hintli ortağı Tata ile uçağı Hindistan’da imal edeceğini ve bu konuda iş birliği yapacağına dikkat çekmektedir. Lockheed Martin’in bir başka iddiası da bu uçağın gelecekte F-35 satışına olumlu katkı yapacağıdır. Ancak ihalede öne geçmek isteyen imalatçı ne tür sistemlerin entegre edileceği konusunda pek fazla bilgi paylaşmamaktadır.

Bunların dışında, F16 Air Defence Fighter, F16N, RF16, F/A-16, QF-16, F-16/101, F-16/79, F-16 AFTI, F-16 Vista, F-16 XL, F-16CCV, F-16GCAS, F-16 LOAN, F-16 ES,F-16X, F-16 SFW, F-16 FSX-F2, F-16 Various, US Tri-Service Aircraft Designations isimli modelleri de vardır.

Kaynak: www.kokpit.aero

Yazar: Levent Özgül

Bir yorum bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi*