Özgün bir hava savunma sistemi nasıl olmalı?

Bu sefer serimizin üslup ve anlatım olarak biraz dışında bir makaleyle karşınızdayım. Zira dünyada var olan bazı sistemlerden örnekler kullanarak, henüz var olmayan, özgün bir sistemi tanıtmaya çalışacağım. Buda neden – sonuç ilişkisini muhafaza ederek farklı bir ilerleyiş gerektiriyor.

Hava savunma denildiğinde işin aslı görüş ötesi ve uzun erimli sistemlerin omzuna binmekte. A2/AD stratejisini realite haline getirebilmek için bu önemli. Çünkü düşman hava unsurunu, onun taşıdığı silahların etki menziline girmeden etkisiz hale getirmek gerekiyor. Ayrıca bir de son derece hızlı hareket eden balistik füzeleri önleme kabiliyetine artan ihtiyaç durumu var.

Hisar Hava Savunma Füzesi

MALİYET SARMALI

Savaş durumunda çoğunlukla düşman bu füzeleri kullanıyor. Hedef aldıkları noktamız ayrı bir durum, füzenin gerçekte düşeceği nokta ise ayrı. Çünkü düşman balistik füzesi önemsiz bir araziye düşecek ise onu önlemek adına çaba sarf etmek gerekmiyor.

Lakin düştüğü noktada milyar dolarlık bir endüstriyel tesis ya da savunma sanayi kuruluşu varsa, o tesisi savunmak adına 2 milyon dolarlık bir füzeye karşı dahi 20 milyon dolarlık bir önleme yapmak doğru hale geliyor. Bu hızlı silahları da ancak uzun erimli sistemlerle önlemek mümkün. (Bkz; DEMİR KUBBE HAVA SAVUNMA SİSTEMİ ( IRON DOME ))

Atmosferik gliderlar, hipersonik füzeler, vb. yeni teknolojilere girmiyorum bile. Çünkü konu giderek atmosferin de ötesine ve uzaya dayanıyor.

Burada vurgulamak istediğim nokta şu. Tehditleri sadece bu şekilde kategorize etmek ve bakış açınızı sınırlandırmak doğru mu? Görüşümü sorarsanız kesinlikle hayır. Çünkü bu uzun erimli hava savunma sistemlerini de savunmak gerekiyor.

Ayrıca klasik bir askeri deyiş vardır. “Piyadenin postalının basmadığı toprak senin değildir.” Ciddi bir doğruluk payı var. Bu nedenle günümüz hava gayretinin büyük çoğunluğunun, piyadenin erişimi olan alçak ve orta irtifalarda gerçekleştiğini görüyoruz.

Birçok SİHA bu zarfta uçuyor. Helikopterler bu alanda görev icra etmek üzere tasarlanıyor. Yakın hava desteği ihtiyacı yine bu alanı aktif kullanmayı gerektiriyor. Seyir füzeleri bu alanı kullanarak hedefine ulaşıyor. Her yırtıcı kuşunuz havalanana kadar bu sistemler tarafından korunuyor.

FARKLI KORUMA SİSTEMLERİ

İşte bu nedenledir ki yerli üretim Hisar HSS ailemiz, sırasıyla A (alçak irtifa), O (orta irtifa), U, Nokta, vs.vs. türevlerine doğru genişleyecek biçimde dizayn ediliyor. Bunun altına da Korkut (Aselsan Atom Parçacıklı Mühimmatıyla) ve yerli MANPAD sistemleri giriyor. (Bkz; SİPER YÜKSEK İRTİFA HAVA SAVUNMA SİSTEMİ (HİSAR-U))

Dışarıdan bakan biri olarak şöyle düşünebilirsiniz. İşte katmanlı hava savunmamız. S-400 ve Patriot alımı, yerli sistemlerle de birleşince bu iş oldu diye. Bilmiyorum neden ama ben farklı düşünüyorum. Şahsen hala hava savunma alanında ciddi bir boşluk görüyorum. İşin hoş tarafı bu boşluk sadece bize özel de değil. Belki de kasıtlı olarak, dünya genelinde ihmal edilen bir alan.

Konseptimi anlatmaya başlamadan önce, gelin mevcut SAM sistemlerindeki açıklara ve eksikliklere yoğunlaşalım. Kısa bir ufuk turu atalım.

Dünya dümdüz bir ovadan oluşmuyor. Birçok dağ, tepe, vadi, velhasını kelam sürüsüne bereket engebe söz konusu. Dolayısıyla bir hava savunma sistemi konuşlandığı araziyi asla tam olarak kavrayamıyor. Daima eksiklikleri ve kör noktaları kalıyor. Ayrıca dünya yuvarlak ve bu yuvarlaklık belli bir mesafenin ötesinde de tek başına bir engel teşkil ediyor.

Hava savunma sistemleri hiç de ucuz değiller. Pahalılar. Bünyelerinde birçok unsuru barındıran karmaşık bir yapıdalar. Radarlar, güç jeneratörleri, komuta kontrol unsurları, lançerler, elektronik harp ve karşı önlem unsurları, vs.vs. (Bkz; ASTER 15/30 FÜZELERİ VE SAMP-T HAVA SAVUNMA SİSTEMİ)

Özgün bir hava savunma sistemi nasıl olmalı?
SAMP-T yüksek irtifa uzun menzil füze ve hava savunma sistemi

Bu durum onların üretimini, idamesini ve eğitimini de karmaşıklaştırıyor.

O kadar çok uzmanlık alanını birleştirmesi gereken bir yapı ki, bırakın Ar-Ge aşamasını, direkt satın alımı dahi ciddi bir süreç gerektiriyor. Bazen yerli bir sistemden daha pahalıya bile mal olabiliyor. “Zaman istiyor.”

Bir sistem olarak hava savunma o kadar pahalıya mal oluyor ki, Türkiye gibi geniş bir yüz ölçümüne sahipseniz, tüm topraklarınızı bunlarla kaplamak asla mümkün olmuyor. Bu yüzden sadece korumaya değer gördüğünüz askeri ve sivil hedefleri kaplayacak bir hava savunma sistemiyle yetinmeniz gerekiyor.

Bu sistemleri saklamak ve bu şekilde düşmana sürpriz yapmak ta zor. Oldukça hacimli sistemler genelde. Ayrıca aktif radar sinyali yayma gibi bir özellikleri de var. Bu nedenle düşmanın uzay dâhil tüm gözleri üzerinizdeyken, sürpriz faktörü sadece gizlediğiniz ilave özellikler varsa onlarda kalabiliyor. O da geçici süreyle.

Genelde tüm hava unsurları (ufak dronlar hariç) namlulu hava savunma sistemlerinin erişimi üstünde uçuyorlar. Çünkü kara savaşlarında da aktif bir ateş destek unsuru olarak kullanılan bu sistemler oldukça yaygın. Kaza kurşunuyla isabet almak da gayet olası.

MANPAD yani omuzdan atılabilen hafif hava savunma sistemleri bu alanda tek oyun bozucu gibi görünüyorlar. Fakat bunların erişebileceği menzil ve irtifaları sınırlı. Ayrıca teknoloji dağ başında bile olsa elektrik temelli çalışıyor.

Gerekli gücü termal bir bataryadan alan bu sistemlerin ısınması ve kullanılması zaman alıyor. Buda MANPAD sistemlerini başta seyir füzeleri olmak üzere hızla hareket eden birçok hedef tipine karşı, reaksiyon zamanı eksikliği nedeniyle, etkisiz kılıyor.

Suriye’de gözlemlediğimiz üzere iniş ve kalkış süreci dışında helikopterler genelde üst irtifadan uçuyor. Böylece düşmanın namlulu sistemlerinden ve MANPAD’larından kaçınmış oluyorlar.

Güneydoğu bölgemiz ise oldukça dağlık bir coğrafya olduğu veçhile bizim pilotlarımız, doğal engebelerin üzerinde yüksek hızla ve çok alçak irtifada seyrederek, tehditlerden kaçınmayı tercih ediyorlar.

Çünkü namlulu bir sistemin etki alanında hızla seyretmek, düşük de olsa bir risk oluştursa da, MANPAD’ların etki alanında seyretmek ölümü bilerek seçmek anlamına geliyor.

Tüm bu savaş alanı gerçekleri bizi bambaşka bir noktaya sürüklüyor ve yeni bir sistem ihtiyacı doğuruyor. Bunu mevcut sistemler üzerinden izah edeceğimi söylemiştim. Gelin örneklere birlikte göz atalım.

Samp-T Hava Savunma Sistemi

NE YAPMALI

Özellikle alçak irtifa hava savunma sistemlerinde şöyle bir eğilim söz konusu. Her şey içinde. Böylece hem radarı, hem komuta kontrol konsolunu, hem IFF (dost düşman tanıma) sistemini, hem küçük ölçekli de olsa güç jeneratörünü bünyesinde barındıran, tek başına çalışabilen bir sistem ortaya konmuş oluyor.

Batıda Chapparal, Roland, doğuda ise Tor ve Pantsir sistemleri bunlara örnek olarak verilebilir.

Bunlardan Rus yapımı ve modern Tor M2 sistemini örnek alalım. Bünyesinde yer alan tüm alt unsurların dışında 8 adette dikine fırlatılan (cold lounch) 360 derece kapsama alanlı füzeye sahiptir. Kullandığı 9M331 ya da 9M338 füzeleri radar güdümlüdür. 10 km. irtifaya tırmanabilir ve 16 km. uzağa erişebilir. Her füze 170 kg. ağırlıkta olup, 15 kg.lık parça tesirli bir harp başlığına sahiptir.

Dünya ordularında hava savunma sistemleri, genelde her bir düşman hedefi başına birden fazla füze kullanırlar. Bunun sebebi düşmanın ölüm ihtimalini kesinleştirmektir. Çoğu MANPAD sistemleri bunun dışındadır tabi ki. Sonuç olarak teorikte 8 füzesiyle 4 ayrı hava hedefini aynı anda imha edebilecek tek bir sistemden bahsediyoruz.

Batarya yapısında ortak ağ kullanımıyla bu sayı elbet artacaktır. Ruslar bu sistemi NATO standartlarıyla da uyumlu çalışabilecek şekilde tasarladıklarını iddia etmektedirler. Dışarıdan bakınca oldukça etkileyici görünüyor değil mi?

Gelin bu sistemi bazı MANPAD teknolojileriyle de harmanlayarak değiştirelim ve küçültelim. İlk olarak güdüm sistemini radar değil, at ve unut özellikli çalışabilen ve dahi atıldıktan sonra da hedefe kitlenebilen, IIR güdüm sistemi haline getirelim.

Sonra Tor M2 sistemindeki 4’lü kanister yapısından vazgeçerek, her füzeyi ayrı bir kanister içine koyalım. Çünkü asıl amacımız füzeyi küçültmek. Böylece MANPAD ve Tor arası bir boyuta indirgemek. 50-60 kg. kanisterle birlikte füze ağırlığı, 4-5 kg. savaş başlığı, hatta mümkünse belki başlığı çıkarıp hit to kill özelliği bile eklemek.

Ne elde ettik? İki kişi tarafından taşınabilen, açılır ayaklarıyla dikey olarak yerleştirilebilen, tekli bir kanister içinde tek bir füze. Yine 16 km. mesafe ve 10 km. irtifaya erimli.

Şimdi bu füzeyi (kanisteri) bir kenara koyarak MANPAD sistemlerini hatırlayalım. Her sistem belirli alt ana parçalardan oluşmaktadır. Örneğin füzeyi de içinde taşıyan lançer ünitesi. Gündüz ya da istenirse gece görüş özelliği de bulunan optik vizör.

Isınmak için biraz zaman gerektiren termal batarya. Termal bataryaya geçişe kadar nişancının bilgi işlem yükünü giderecek kadar enerji de taşıyabilen bele takılı bilişim ünitesi. Ona bağlı IFF sensörü. Peki, bu hafıza tazeleme sürecinden sonra ne yapacağız?

Öncelikle geliniz füzeyi lançer ünitesinin içinden çıkaralım. Elimizde uzunca bir boru kaldı değil mi?

Bunun içine oldukça ciddi optik zoom imkânına da sahip, gece / gündüz görüş özellikli, titreşim kıpraşım sabitlemeli, bir imaj sensörünü, teleskop misali yerleştirelim. Ayrıca bu yeni ünitenin çeşitli noktalarına hareket sensörleri koyalım ki, kullanıcı sistemi nereye doğrultuyor, nereye bakıyor, fark edebilelim.

Kullanıcı tercihine bağlı olarak optik vizörü koruyabiliriz de, kaldırabiliriz de. Fakat muhakkak ilave bir unsuru ekleyeceğiz. Özel bir ekran. Ufak, dokunmatik, ışık koruma perdelerine sahip bir ekran. Bu sayede sadece gündüz ve güneşli havalarda ekranın daha iyi görünmesini sağlamakla kalmıyor, sistemin geceleri düşman tarafından tespitini de zorlaştırabiliyor.

Ekranı vizör yerine sisteme sabitlemek isteyebilirsiniz. Ya da vizörü kullanıcı için muhafaza ederken ayrılabilir bir ekran yapısıyla ikinci bir operatör tarafından sistemin güçlendirilmesini sağlamak da tercih alternatifleriniz arasındadır.

Malum bu omuz üzeri ya da çatal ayaklı oturak üzeri kullanılabilecek çekirdekten, füzeyi çıkardığımız için, termal bataryaya da gerek kalmadı. Dolayısıyla termal bataryayı ve onun için gereken ısınma süresini kısaltmış oluyoruz.

Bunun karşılığında IFF ve buna bağlı bilgi işlem ünitesini biraz daha kompleks hale getireceğiz. Uzun süre yetebilecek ve şarj edilebilir bir Li-Ion batarya ile birlikte bunu bir mikro bilgisayar haline getireceğiz. Nişancı bunu belinde taşıyabilecek. Monitörden komuta edebilecek. Üzerinde veri aktarım özelliğine sahip, kriptolu ve frekans atlamalı telsizler için bir yuva da bulunacak bu merkezi ünitenin.

Kullanıcının istediği talep ve özelliklere bağlı olarak sadece telsiz haberleşmesi değil, uydu telsiz iletişimi, askeri ve şifreli / güvenli GSM sim kartları üzerinden hücresel ağ erişimi, RJ45 portu üzerinden kablolu ama şifre katmanıyla korunmuş bir başka türlü internet erişimi, hatta gerekirse RJ11 üzerinden çevirmeli ağ ulaşımı dahi bulundurabilecek.

Bu noktada esneklik oldukça geniş dikkat ederseniz. Özetle kullanıcı her ne isterse o olur misali açık mimarili ama güvenli bir ağ destek yapısı amaçlanan.

Bu küçük merkezi bilişim ünitesinin elbette ki kendi üzerinde offline GPS / Glonass / Baidu / Galileo gibi küresel konumlandırma sistemlerinin alıcısı olacaktır.

Ağ üzerinden merkezi gerçek zamanlı hava resmine sadece kendi peliferinde sınırlı bir coğrafya’da erişebilecektir. Bu sayede sistemin merkez ünitesini tutan nişancıya, nereye bakmasını, nişan almasını, ekran yada vizör üzerinden simgesel biçimde söyleyebilecektir. Bununla farkındalığı arttırmak ve reaksiyon süresini kısaltmak hedeflenmiştir.

Aynı zamanda bu mini bilgisayar üzerinde dört adet özel yapıda soket mevcuttur. Bu soketleri pin ve iletişim yapısı tamamen farklı SD hafıza kartlarına benzer ama son derece güvenli bir yapıda hayal edebilirsiniz. Aslında her soket bir dijital anahtar içermektedir.

Konunun başında iki kişi tarafından taşınabilen tekli bir füze cold lounch kanisterinden bahsetmiştik. İşte her kanister üzerinde bu özel anahtar kartı barındıran, bir adet kilitli yuva söz konusu olacaktır. Kullanım amaçlandığında bu kilitli yuva açılır, içerisindeki anahtar kart kumanda ünitesi üzerindeki yuvaya yerleştirilir.

Böylece ister kablolu ister kablosuz bir iletişim sistemi aracılığıyla, nişancının mini bilgisayarı minimum bir maksimum dört adet füzeyi, aynı anda ya da peşi sıra kullanabilir hale gelecektir.

Kanisterler birbirinden ve nişancıdan farklı yerlere konuşlandırabilirler. Örneğin 2 km. yarıçaplı bir coğrafi etki dairesinde savunma sistemi konuşlandırılabilir. Kamuflaj ağları vb. sistemlerle sistemin keşfi / tespiti de zorlaştırılabilir. Sistem kullanıcı tercihine binaen kablolu ya da kablosuz biçimde birbiriyle iletişim kurabilir. Geriye kalan sistemi aktive etmek ve düşman hava unsurlarını düşürmek olacaktır.

Peki, böylesine dizayn edilmiş bir hava savunma sistemi ne işe yarar? Diğer sistemlerin sahip olmadığı hangi avantajları bizlere sunar?

Öncelikle helikopterlerin MANPAD tehdidine karşı güvenli gördüğü uçuş zarfını tamamen yıkacaktır. Aynı durum yakın destek amaçlı hareket eden diğer tüm hava unsurları için de geçerlidir.

Düşman hava alanlarına, iniş kalkış yollarına, helikopter alanlarına, ileri hava indirme bölgelerine, güvenli mesafeden ve geniş bir kaçız zarfıyla saldırma imkânı sunacaktır.

SSB Hava Savunma Sistemleri

Sistem sayesinde en kritik coğrafi açıklar kapatılabilecektir.

Örneğin uzun menzilli bir hava savunma sisteminin kör bir noktasını oluşturan, derin bir vadi, ya da bir dağ silsilesinin arkasındaki doğal saklanma örtüsü, bu sistemle tamamen kapatılabilir.

Sistem tek bir hafif genel maksat helikopteriyle, tek bir hafif arazi aracıyla, istenen bir noktaya nakledilebilir. 3-4 kişilik bir ekip operasyonel hale getirmek ve tutmak için yeterli olacaktır. (Bkz; TÜRKİYE’NİN EN KRİTİK 25 SAVUNMA SANAYİ PROJELERİ)

Böylece düşmanın hava savunma açısından boşlukta / güvende sandığı kesif ormanlık araziler, askeri zirveler, yerleşim alanları ve orta ufak çaplı muharebe destek sanayi kuruluşları güven altına alınabilecektir.

Kanisterler içerisinde batarya ve katı kapasitör destek sistemi de mevcuttur. Bu sayede daha çevik ve kısa bir tepki süresinde harekete geçebilmesi mümkün olacaktır.

Sistemin bu dağınık ama ağ destekli yapısı, nişancıya nereye bakmasını, nelere karşı uyanık olmasını öğütleme özelliğine sahiptir. Bu sayede sistem sadece uçak ve helikopterlere değil, düşman seyir füzeleri ve SİHA unsurlarına karşı da gerekli güven ve yeterlilikle kullanılabilir.

Şehirler de artık satıh olarak güvenli hale gelebileceklerdir.

Kolaylıkla çatılara çıkarılabilen, tek bir yerde olmayan ve arazide yatay olarak dağıtılabilen bu sistemler, düşman hava unsurları için geniş çaplı ve belirsizliklerle dolu bir hava savunma terörü anlamına gelecektir.

Bakınız, bu sistem kolayca yapılıverir. Hiç Ar-Ge süreci ve test aşamaları gerektirmez. Çatır çatır çalışır ve düşman tarafından aldatılabilemez. Gibi gibi ve benzeri saçma şeyler söylemiyorum. Sadece önünüze yeni bir konsept koyuyorum. Bu konseptte bir hava savunma sistemi, her hangi bir gücün kullanımında, Suriye’de olsa idi, o güce neler kazandırırdı gibi düşüncelere sizi sevk etmek hedefim.

Yahut olası bir Türk – Yunan savaşında, bizim ya da düşmanın elindeki bu tip bir sistemin, kullanan veyahut onun karşısında bulunan tarafa kazandıracağı ya da kaybettireceği şeyler ne olurdu?

Her hangi bir itiraz ya da eleştiriden önce bunu hayal etmenizi rica ediyorum. Evet, bu sistem de mühendislik, emek ve zaman istiyor. Kaynak istiyor. Ama karşılığında size yepyeni ve kuralların yeniden yazılmasını gerektirecek bir silah sistemi vaat ediyor.

Hatırlarsanız, makale serimizin ikinci bölümünde size gücü yatay düzlemde yaymanın öneminden bahsetmiştim. Ayrıca düzenli ordunuzun içerisinde dahi asimetrik direnç unsurları inşa edebilmeniz gerektiğinden bahsetmiştim. İşte bu gibi sistemleri kurgulayacak felsefeler ile ExO muharebe ve hava savunması şekillenebiliyor. (Bkz; TÜRKİYE’NİN ARA UÇAK İHTİYACI | HAVA KUVVETLERİ ARA UÇAK ALIMI YAPACAK MI?)

Sizden daha güçlü ve daha yüksek teknolojiye sahip bir düşmana karşı, yeterli caydırıcılığa sahip olmanız, ancak akılla ve kaynakların dengeli kullanımı ile mümkün olabilir. Zihnen önce olmalısınız. Bir adım daha önde. Böylece sizinle çatışmanın bedeli yükselecektir.

Düşmanlarınız tam olarak bilmediği ve ancak muharebe sahasında gerçek kimliğini görebileceği sistemlerle karşı karşıya kalmak istemeyecektir. Bu misal ile gördüğümüz sistemin gerçek hayatta 10 birim olan caydırıcılık puanı, düşmanın zihni kurgusu ve psikolojisinde 50-60 birim olarak tezahür edecektir.

Dikkat etti iseniz birçok şeyi hala kendimde saklı tutmaya devam etsem de, artık çok daha kılçıksız ve açık yazıyorum.  Ve sizden kutsal kitabımızda defalarca öğütlendiği gibi, sadece düşünmenizi rica ediyorum. (Bkz; HAVA SAVUNMA VE ASELSAN / HİSAR-A, HİSAR-O, KORKUT …)

Kaynak: www.kokpit.aero / Aybars Meriç (Özgün bir hava savunma sistemi nasıl olmalı?)

Bir yorum bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi*