Türkiye’nin “Gerçek Çılgın Projesi”

Yazarımız Hakan Kılıç, savunma konusunda en çok sorulan soru dizisine Milli Muharip Uçağı (MMU) ile devam ediyor. Hava Kuvvetleri’nin geleceğini oluşturacak bu uçak projesi Türk Havacılık ve Uzay Sanayi (TAI) tarafından nasıl hayata geçecek? (Bkz; YERLİ UÇAK GEMİSİ NASIL OLACAK? | MİLLİ UÇAK GEMİSİ)

mmu 1 tf-x
TF-X / MMU

TF-X MMU’nun 2023’te uçacağına inanıyor musunuz? TF-X ne olacak?

Milli Muharip Uçak Projesi (MMU) TF-X, Türkiye ile İngiltere’nin ortak geliştireceği 5’nci nesil savaş uçağı projesidir. Şüphesiz bu proje mali açıdan Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri gerçekleştirilmiş en büyük proje olacaktır. Bu rakip tanımaz maliyeti kıyaslarken şu ana kadarki projeler ve SSİK’de kararı verilmiş, geleceğe yönelik planlanmış projeleri de düşünerek söylüyorum. Tasarım-geliştirme, test ve tahmini olarak 200-300 adet uçağın üretimini kapsayacak uzun soluklu bu proje için üretim aşamasını da dahil ederek 50 Milyar USD gibi rakamlardan bahsedilmektedir. Tabi ki bu maliyetin 20+ yıla yayılması söz konusu. (Bkz; İHA’LARIN GELECEĞİ VE TÜRKİYE)

Daha önce bazı makalelerimde detaylandırdığım gibi tüm dallarda teknolojinin en zirve ürünleri havacılık teknolojisine hizmet eder. Elinizdeki bir malzeme teknolojisi, motor teknolojisi, yazılım, işlemcinin en ileri uygulamasını mecburen askeri havacılıkta kullanırsınız. Sebebi de basittir. Hava muharebesi saniye veya mil farkı ile kazanılır. Bazen 1 saniye veya 1 mil ile hayatta kalır veya uçağınızı dolayısı ile çoğu zaman hayatınızı kaybedersiniz.

Ürettiğiniz arabanın motorunun beygir gücü veya yakıt sarfiyatı rakiplerinden çok afaki farklarla geri değilse de satarsınız ve milli/yerli olduğu için rağbet görür çünkü fiyat avantajı vardır. Ülkenin kaderi bu motorun performansına bağlı değildir. En fazla Formula-1’deki takımınız kaybeder. Ama savaş uçağı motoru veya kendisi ucuz da olsa pilotlarının hayatını düşünen hava kuvveti almayabilir (Bakınız Hindistan-LCA Tejas).

Tank yaparsınız, daha ağırdır veya motoru diğer olası düşman tankları ile rekabet edemez veya elektro-optik sistemleri daha geridir bu ise komutanları taktik açıdan zor durumda bırakır. Fakat zırh ve ateş gücü açısından artıları varsa bu eksiklik telafi edilmiş olabilir.

Savaş gemisi yaparsınız düşük radar izi vardır ama dizayn veya motor sebebi ile hızı yeterli değildir ki, bu da çok önemli bir özellik. Ancak mükemmel bir radar/sonar ve hava savunma füzeleri ve ateş gücü vardır, içinize siner. (Bkz;TÜRKİYE’NİN EN KRİTİK 25 SAVUNMA SANAYİ PROJELERİ)

Ancak söz konusu havacılık hatta onun da ötesinde askeri havacılık ve onun da ötesinde savaş uçağı ise böyle ikame özellikler ve tolerans şansınız yoktur. Çünkü;

  • Savaş uçaklarında güç/ağırlık oranı yani motor performansı çok önemlidir çünkü bir enerji savaşı olan hava savaşında bir anlık kaçış, dönüşler ve tırmanışlar kaderinizi belirler.
  • 5’nci nesil savaş uçaklarının Supercruise özellikli motorlarına sahip değilseniz diğer performans verilerinizin çok önemi yoktur. Örneğin, F-22’nin Supercruise ile maksimum hız sınırı 11.000 metre (36.000 feet) irtifada 1600 km/saattir. (Afterburner-AB kullanmadan yani). Bu da demek oluyor ki, rakip durumda ayni bölgeyi korumak veya yetişmek için yarışıyorsanız F-22 art yakıcı çalıştırmadan ilerlerken siz ona yetişmek için AB kullanacaksınız demektir. Malumunuz AB kullanıldığında ise sadece birkaç dakikada tüm yakıtınız bitecektir. (AB kalkış ve dogfight için sınırlı bir kullanım hakkıdır).
  • Uçağınızdaki bilgisayarların işlemci hızı radarınızın verilerini veya hava-hava füze tehditlerini veya EH-elektronik karıştırma faaliyetlerini yapmakta veya savuşturmakta rakip uçaktan/füzeden geri kalıyorsa…

Örnekleri sayfalarca çoğaltabiliriz. Eminim ki bunları test ve deneme aşamasında çalışan bir pilot mühendise veya hava-hava görevi eğitimli almış bir test pilotuna sorsak bize onlarca örnek verecektir. Tasarım, motor, aviyonik, silah sistemleri vb. en ufak bir dalda en ufak bir geri kalmanın rakip karşısında ölümcül olacağını söyleyecektir.

Çünkü hava savaşı asla saatlerce sürmez. Nadiren dakikalarca, çoğu zaman sadece saniyelerle ölçülen zamanlar içinde sonuçlanır. 20-30 dakika hava muharebeleri ve uzun kovalamacalar Vietnam ile birlikte tarih olmuştur. Çünkü görüş ötesi savaş/füzeleri BVR/BVRAAM yepyeni angajman kuralları getirmiştir. Buna ısı güdümlü kısa menzilli füzelerin HOB (Yüksek yanal görüş açışı kabiliyeti) özelliği ile 180 derece kilit 360 derece angajman özelliğini de eklersek artık hava savaşı bir çay içimlik sürede başlayıp bitecek bir hal almıştır. Hava-hava füzelerinin motorunun sadece 5-10 saniye çalıştığını ve iki uçak birbirini gördüğünde taraflardan birinin füze ateşlemek için karar vermesi yani kilit pozisyonu almasının ve kilidi müteakip füze ateşlemesinin ve füzenin hedefi vurmasının 1 dakikanın altında olacağını düşündüğümüzde tüm savaşın en fazla 5-10 dakika içinde bitmiş olacağını söyleyebiliriz. Hele ki gelecekte.

ELEKTRO-OPTİK / IRTS

İşte bu sebeple TF-X uçağımız tıpkı diğer ülkelerin 5’nci nesil uçakları gibi (F-22/35, J-20/31, SU-57) düşük radar görünürlüğüne sahip düşman uçaklarını daha radarında görememişken birkaç dakika içinde çok gelişmiş bir IRST (kızılötesi görüş) sisteminde görecek kabiliyete sahip olmalı ki, onlardan önce onları görsün ve angajman pozisyonu alabilsin. Geriye sadece radar kilidi mesafesinde avını bekleyen örümcek gibi radar ağına takılmaları kalsın ve AR (Aktif radar) güdümlü füze ateşlesin (Örneğin Bozdoğan veya AIM-120 AMRAAM).

RADAR

AESA (Active Electronically Scanned Array) radarı olmalı. Üstelik hızlı bir işleci ile çalışmalı ve menzili uzun olmalı ki, onlar onu görmeden en azından eşit şartlarda savaşabilmeli. Takdir edersiniz ki siz düşmanı 40 milden görürken, o sizi 60 milden görüyorsa daha siz kilit bile atamadan AR güdümlü füzeye hedef olmuşsunuz demektir. Buna radarın karıştırmaya dayanıklılığı ve BVRAAM füzelerinin kabiliyetlerinin de eklersek iddia ettiğimiz gibi yüksek teknolojinin nirvanası hava-hava füzelerinin de işin içinde olduğunu söylemeliyiz.

YAPISAL-RCS

RAM (Radar Absorbent Material- Radar Emici Malzeme) boyasından, 5’nci nesil uçakların genel tasarım özelliklerine kadar belli isterlere sahip değilseniz, buna termal izi saklamak için nozul ve hava alığı gizlemesi de dahil radar görünürlüğünüz daha yüksek olacaktır. O zaman uçağınızın sadece adı 5’nci nesil olacaktır. Tıpkı Rus Su-57 uçağının 5’nci nesil oluşunun bu sebeple tartışmalı oluşu gibi. Manevra kabiliyeti ve performans olarak çok üstün olduğu anlaşılan uçağın RCS (Radar Cross Section) izinin yüksek oluşu batılı site ve forumlarda tam stealth olmadığı için 4++ olduğu tartışmalarını açmıştır.

AVİYONİK-EH

Çeşitli aviyonik sistemleriniz ve elektronik harp kabiliyetiniz geri kalıyorsa ki, bunun çok teferruatı var sadece düşman uçağın radarını veya size doğru gelen füzenin radarını karıştırmak bile yeterli.

KAÇMA-KURTULAMA YÖNTEMLERİ

Elektronik Harp (Jamming) kabiliyetinden Chaff/flare’ye motor gücü ve uçağın genel güç/ağırlık oranından, yapısal özelliklerinden kaynaklanan hücum açısı veya “G” kapasitesine kadar hava savaşından saniyelerin önemli olduğu anların kritik özellikleri.

Evet TF-X pilotumuz sadece saniyeler içinde bütün bu özellikleri kullanacak veya bu özelliklerin konuştuğu, görev bilgisayarlarında koşan yazılımların etkinliğine göre 10-20 saniyede hayatta kalacak veya uçağı vurulacak. EH kabiliyeti zayıf uçağımızın attığı radar güdümlü füzeler boşa giderken düşman füzelerinden kurtulamayacak veya düşman uçağının ivmesini yakalayamayan uçak motoru yüzünden tırmanışta geri kalacaktır vb…

Dolayıs en başta belirttiğim gibi diğer sistemler ve alanlardaki “en iyisini yapmak veya en iyi olanla rekabet etmek zorunda değiliz” anlayışı havacılıkta daha çok savaş uçağı özelinde geçerli olmayacaktır. 5’nci nesil uçaklarda yukarıda saydığım ve saymadığım temel özelliklerden herhangi birindeki zafiyet diğer silah sistemlerinde olsa olsa dört başı mamur bir denizaltı gemisi yapıp motorunu aşırı sesli yapmaya benzeyecektir. Yani hiçbir işe yaramayan sadece hedef olan bir gemi. (Dikkat edin yeni inşa edilen “havadan bağımsız” denizaltılarımızın en önemli özelliklerinden birisi de nükleer denizaltılara göre daha sessiz olmalıdır).

Dolayısıyla başa dönecek olursak korunması gereken hava sahası, bahsettiğimiz tanklar, gemiler düşman uçakları karşısında korumasız kalacaktır. Özetle bir ülkede tek başına 5’nci nesil savaş uçağından bahsediliyorsa artık o ülkede kabaca kendi arabasını, uydusunu, işlemcisinin veya motorunu yapıp yapmaması tartışılmıyor, bunları zaten yapıyor demektir. TF-X’i neden bir tek başına yapamadığımızın temel sebebi de budur.

İşte bu gibi sebeplerle teknolojimizin değil, teknolojinin zirvesini aktarmak zorunda olduğumuz TF-X’in 7 yılda ilk uçuşunu yapması bana sadece hedef olarak geliyor ve 10 yılda ilk uçuş 20+ yılda seri üretim ise henüz hiçbir savaş uçağı üretmemiş bir ülke ve son ürettiği uçağın (EF-2000) birçok sorunla karşılaştığı ve henüz 5’nci nesil bir uçak yapmamış bir diğer ortak için büyük başarı olacağını düşünüyor ve inanıyorum. 

Bence 20 yıl bile Hindistan’ın Tejas fiyaskosunu düşünürsek veya Rusların hala SU-57’de seri üretimine geçememiş olmasını, büyük başarıdır. Bu cümlenin üzerine, bir yıldan fazla zamandır test uçuşları yapılan ve yılların emeği Japon deneysel 5’nci nesil X-2 projesi Shinshin’in maliyet sebebi ile iptal edildiğini eklemek lazım. Yani henüz 7 yılda 5’nci nesil savaş uçağını ilk uçuşa çıkaran görülmedi. Ayrıca Avrupa’da da bana göre böyle bir projeyi tek başınarekabetçi bir uçakla” sonlandıracak ne teknoloji ne de parası olan bir ülke var.

Madem şartlar ve proje böyle zor ve maliyetli İngiltere yanlış tercih mi diye sorabilirsiniz. Bence değil çünkü karşılıklı çıkarlar söz konusu. Şu an dünyada ABD, Rusya, Çin haricinde (ki Çin uçakları hakkında başka yerlerde yazılanlara bakmayın henüz J-20/31 kapalı bir kutu olduğu için ne yazılsa boş) dörtdörtlük bir ortak bulamazdık ve bu üç süper güç de bizi sadece kullanır, teknoloji transferi konusunda zırnık koklatmazdı.

Şimdi İngiltere ile ise beraber 5’nci nesil uçak yapmayı öğreneceğiz. Çok köklü ve başarı dolu bir tasarım ve havacılık geçmişine sahip İngiliz mühendisliği ile Türk mali ve iş gücü ve her şeyden önemlisi havacılık ve milli uçağa karşı açlığımızın vereceği hırs bu ikiliyi sürükleyecektir. Bizim teknolojiye onların ise yılmayacak, kararlı ve potansiyeli olan, kafadan 200-300 uçağı satın alma potansiyeli olan bir ülkeye. Aslında her ne kadar anlaşma ve görünen İngiltere’nin bizim kendi uçağımızın yapımında bize yardım edeceği gibi olsa da ben bunu ortak geliştirme olarak görüyor ve TF-X’den ayrı olarak ileride kendi başına safkan İngiliz bir uçak yapacaklarını sanmıyorum. Belki uçağın ismi TF-X yerine TE-X olarak bile değişebilir.

Geleceğe Dair İki Öngörü, Bir Tahmin

Biraz komplo teorisi çalışalım bir ara şunlar konuşuluyordu. İki ülke gövde tasarımı ve motor konusunda aynı uçağa sahip olacak yani görünüş olarak birbirinin aynısı olan ve aynı motora sahip iki uçak yapılacak ama sonradan herkes kendi uçağının içini kendisi dolduracaktı. Yani biz kendi radarımızı, EH süitimizi, uçuş/görev/silah sistemleri vb. yazılımlarını, her nevi aviyoniği kendimiz geliştirecek, İngilizler de kendi sistemlerini kullanacak.

Bu ne derece doğru bilmiyorum ama doğru ise aynı tip/motorlu iki farklı uçak olacağı için bana göre; -İngiliz versiyonu doğal olarak bahsettiğim sistemlerde 80-90’yılın birikimi olarak daha iyi olacağından TF-X modelinin ihracat şansı olmayacaktır. Dost ülkeler bile aynı uçağın daha üstün Radar vb. versiyonu varken düşüğünü almayacaktır. Bu da birim maliyetimizi ciddi oranda artıracaktır.

-Belki fırlatma koltuğu icat etmekle uğraşmayacağız, zaten mantıklı bir hareket de olmaz ama radar, yazılım, görev bilgisayarı, iniş takımına varana kadar yerli olacağı için müthiş bir teknoloji kazanımı ve sıçraması olacaktır. Bu iyi yönlerine rağmen ortaya rekabetçi olmayan bir radar veya EH kabiliyeti de çıkabilir. Ancak son yıllarda TAI, Aselsan ve diğer yerli firmaların geliştirdiği sistemlere bakınca şu an ve gelecekte bunları yapabilecek kabiliyette olduğumuzu söyleyebiliriz. Tek başımıza yapamayacağımız tek şey motor, zaten onu da beraber yapacağız.

-Tam tersi olarak; diğer sistemlerde ortaklığa gidildiği taktirde tasarım ve motor konusunda samimiyet sergileyecek olan İngilizlerin radar ve diğer elektronik/yazılım teknolojinde ketum davranacaklarını dolayısıyla yerli katkı ve öğrenme oranının çok düşeceğini ama diğer yönden uçaklar arasında çok fark olmayacağından (en azında PR faaliyetlerindeki söylem olarak) ihracat şansının olacağını söyleyebiliriz.

Son üç paragrafı saymaz isek yukarıda gerçekler ve mevcut statükodan bahsettim. Şimdi ise bir teorimden bahsedeceğim. Katılmayabilirsiniz, bu konuda çok iddialı değilim.Bu fikrime henüz katılan bulmasam da ben TF-X projesine ileride diğer Avrupa ülkelerinin katılma ihtimalini göz ardı etmiyorum. EF-2000 örneğine döneceğini düşünüyorum veya bu ihtimali de geleceğe yönelik bir öngörü olarak görüyorum.

Çünkü klasik 4’ncü nesil savaş uçağı yapabilecek Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkeler olsa da F-35, SU-57 ve X-2’yi düşündüğümüzde gerek mali gerek teknoloji açısından Avrupa’da kimseye muhtaç olmadan F-22/Su-57’ye rakip çıkaracak bir ülke göremiyorum. Almanlarında 5+ nesil uçak yapacağız açıklamasını duyduğumuza göre ileride tüm projeler Fransa, İtalya gibi yani AIRBUS grup çatısında birleşebilir.

Bu öngörü ve teoriyi uzatmadan bize bakan yönü ne olabiliri cevaplayayım. Daha az yerli katkı olacağından daha az teknoloji kazanmış oluruz ama uçak yapmayı öğreniriz. Rekabetçiliği tartışmasız bir ürün çıkar. Alıcı çok artacağından birim maliyet dolayısıyla bizim maliyetimiz çok düşer. Avrupa ile mecburen entegre oluruz. Türk Hava Kuvvetleri’ndeki Amerikan bağımlılığı İngiliz bağımlılığı ile yer değiştirmemiş olur ama çok ortaklı olacağından kimse kimseye tavır koyamaz.

En az bunlar kadar önemli olan bu ülkelerin Ortadoğu ve dünyadaki pazarlarını düşündüğümüzde ortak olduğumuz uçak çok satacağı için ve üç süper güç kolay kolay F-35 haricinde 5’nci nesilleri satmadığı için çok ciddi gelir kapısı olabilir. Fransız, Alman, İngiliz, İtalyan vb. ülkelerin mühimmatları entegre edileceği için tek ülke (ABD) mühimmat tekelinden kurtulmuş oluruz ki, örneğin Fransız hava-hava füzelerinin TF-X’de kullanılması bana heyecan verir. Daha da önemlisi Göktuğ hava-hava füze ailesi illaki entegre edileceğinden çok rekabetçi füzeler yapabilirsek belki de tüm Avrupa Meteor tarzı LRAAM’ların yanında orta ve kısa menzilde bizim füzelerimizi tercih eder. Örneğin İngilizler uçağı Ortadoğu ülkelerine klasik yöntemleri ile (?) satınca o ülkeler bizden de hava-hava füzelerini alırlar vs.vs…

Son teorileri saymaz isek sanırım neden sıradan değil ilk üç’e girecek bir uçak yapmamızın önemli olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu teknolojinin zirvesini temsil edeceğini az çok anlatabildim. Konumuz olmadığı için örneklerde ayrıntıya girmedim ama gerçekten de inanım ki, inşallah üretime muvaffak olursak TF-X’in barındırdığı teknoloji yanında nükleer santralmiş, TCG Anadolu, Milgem, Altay tankı veya Kanal İstanbul’muş vs. hepsi hikâye kalacak. Zaten kalmaz ise uçakta sorun var demektir. Tabi ki vatandaşa çılgın proje olarak TF-X anlatılsa Kanal İstanbul kadar ilgi uyandırmaz ve siyaset ayrı bir konu ama itiraz edeceklere şimdiden cevabım “dünyada kanal kazabilen ülke çok ama motoru ile birlikte 5’nci nesil uçak yapmayı başaran henüz 3 ülke çıkabildi. Hatta Çinlilerin ne derece yerli motor yaptığı tartışılır”.

Konuyu genel hatlarıyla belirttikten sonra bir uzmana kulak verelim. Daha önce Savunma ve Havacılık Dergisi’nde “Milli Muharip Uçak (TF-X) Çift motorlu Olmalıdır” başlıklı makalesi yayınlanan ve ayrıca sitemizde (Kokpitaero) “5’nci Nesil (Stealth) Muharip Uçakların Dahili Silah Yükleri Nasıl Olmalıdır?” başlıklı yazısı yayınlanan Sayın Emekli Hava Pilot Tümgeneral İrfan Sarp’ın söz konusu makalelerinden ve kendisine e-mail yolu ile sorduğum sorulara verdiği cevapları aktarmak isterim.

TF-X Çerçeve Anlaşmasının İçeriği

Kendisinin görüşlerini aktarmadan önce İngilizlerle yapılan ve 156 Milyon USD taahhüt edilen Çerçeve Anlaşmasının, dört yıllık bir takvim içinde, şu hususları kapsadığını aktarayım;

  1. Sözleşme ile ilk 7 uçağın tasarım, geliştirme, üretim, test ve sertifikasyon çalışmaları İngiliz firmasıyla müşterek olarak yapılacaktır.
  2. Kokpiti tek kişilik olarak dizayn edilecek uçağın konfigürasyonu şöyle planlanmaktadır:
    • -Çift motorlu,
    • -Radar görünürlüğü çok düşük-ileri gizlenebilirlik (Stealth) kabiliyetli olan,
    • -Bu şartın gereği gövde içi silah taşıma özelliği,
    • -SuperCruise (Afterburner kullanmadım ses üstü uçuş),
    • -Gelişmiş aviyonikler (uçuş ve atış sistemi aletleri),
    • -AESA çift fonksiyonlu radar,
    • -Elektronik harp kabiliyeti (dahili EH suit).
  3. TAI ile BAE Systems arasındaki bu anlaşmayla devletten devlete garanti sağlanacak ve her iki ülke, proje tamamlanana kadar TAI ve BAE Systems’in arkasında duracak. Bu sayede TF-X Projesi her türlü iç hukukun üstünde tutulacak ve projede devletler arası anlaşmalara göre teminat verilerek hareket edilecek.
  4. BAE Systems TAI’ye 400 adam / yıl mühendislik hizmeti verecek. BAE’nin mühendisleri süpersonik uçak tasarım / üretim tecrübesine sahip olacak.
  5. Uçağın patenti Türkiye’ye ait olacak ki bu çok çok önemli.

E. Hv.Plt. Tümg. İrfan Sarp’ın TF-X üzerine düşünceleri ise şunlar.

TF-X Projesi Üzerine Düşünceler

15 Aralık 2010 tarihinde yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi (SSİK) toplantısında Türkiye’de ilk defa yerli imkanlarla bir Milli Muharip Uçak (MMU) yapılmasına karar verildi. Alınan bu karardan sonra basına yapılan açıklamada yerli savaş uçağının yapımının TAI tarafından gerçekleştirileceği bildirildi. Bu kararı takip eden aylar içinde Sanayii Müsteşarlığı (SSM) bünyesinde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile TAI temsilcilerinden teşkil edilen MMU Proje Çalışma Grubu tarafından uçağın tasarım çalışmalarına başlandı ve sıfırdan imal edilecek olan bu uçağa TF-X tanımlama ismi verildi. Tanımlama isminin başındaki “T” Türkiye’nin baş harfi, “F” savaş uçağı “Fighter” kelimesinin baş harfi olarak verilmiştir. Uçağın tipi henüz belli olmadığından sonradan belli olacak rakam yerine “X” harfi kullanılmıştır.

Yerli imkanlarla imal edilecek TF-X uçağının yurt semalarının savunulmasında oynayacağı rolün büyük önemi, imal edilmesi planlanan 250 civarında uçağın maliyeti, 5’nci nesil olacak uçağa radara görünmezlik (stealth) özelliği sağlayan gövde imalatı, yeni nesil motoru, son derece gelişmiş radar ve aviyoniklerin teknik özellikleri dikkate alındığında, TF-X uçağı, Türk savunma sanayi tarihinin en büyük ve önemli projesi olarak kabul edilmektedir.

5’nci nesil olarak imal edilmesi planlanan TF-X uçağının tek ve çift motorlu modellerinin kavramsal tasarımları yapılmış ve uzun değerlendirmeler sonunda, çift motorlu model seçilmiştir. Halen dünyadaki hava kuvvetlerinin filolarında uçan ve bir kısmı da geliştirme safhasında olan 5’nci nesil muharip jet uçaklarından F-35 uçağı hariç F-22 (ABD), SU-57ve Mig-LMFS (Rus), J-20 ve J-31(Çin), X-2 (Japon-iptal edildi), FS-2020 (İsveç), AMCA HAL (Hindistan iptal edildiği söylendi belirsizlik devam ediyor) ve KFX-100/200 (Güney Kore) modeli uçakların hepsi çift motorlu uçaklardır. 4’ncü nesil muharip jet uçaklarından ABD yapısı F-15E ve F-18E, Avrupa konsorsiyumu yapısı Tornado ve Eurofighter Typhoon, Fransız Rafale, Rus Mig-29, Mig-31, Mig-35, SU-24, SU-30, SU-34 ve SU-35 uçaklarının hepsi çift motorludur.

Dünyadaki örneklerine baktığımızda, TF-X’in çift motorlu modelinin seçilmesinin çok doğru ve tarihi bir karar olduğunu söyleyebiliriz. Çift motorlu uçağın tek motorlu modellere göre daha fazla yakıt harcadığı bilinmesine rağmen, dünya ülkeleri hava ve deniz kuvvetlerinin, çift motorlu modelleri tek motorlu modellere tercih etmelerindeki en önemli sebebin, çift motorlu uçakların daha fazla silah yüküyle daha uzun mesafelerdeki hedefleri kapsayacak performansa sahip olmalarından kaynaklandığı bilinmektedir.

TF-X uçağının imalatıyla ilgili başta motor seçimi olmak üzere ne kadar büyük teknik zorlukların üstesinden gelinmesi ve ne kadar çok problemin halledilmesinin gerektiği çok iyi tahmin edilmektedir. Diğer yandan, TF-X’in başarısı konusunda pek çok kişinin endişeye sahip oldukları da bilinmektedir.

TF-X’in projelendirildiği şekilde, TAI tesislerinde, 29 Ekim 2023 tarihinde roll-out seremonisinin yapılması ve 2029 yılından itibaren muharip filolarımızda göreve başlaması planlanmıştır. TF-X oku artık yaydan çıkmıştır ve bu okun 2030’lu yıllardan itibaren Hava Kuvvetlerimizin muharip filolarının bulunduğu park yerlerine ulaşmış olması hepimizin içten dileğidir. TF-X’in başarısı için idari, teknik ve mali yönlerden ne gerekiyorsa yapılmalı ve herkes bu proje için elinden gelen bütün desteği sağlamalıdır.

TF-X’de Planlamada Göze Çarpan Soru İşaretleri

TF-X’le ilgili olumsuz düşünülebilecek tek nokta, uçağın gövde altı dahili silah yuvasında MK serisi bombaların en küçüğü olan 500 librelik mühimmatın planlanmakta oluşudur. TF-X’in dahili silah yuvasında F-22 uçağında olduğu gibi 1.000 librelik veya F-35 uçağında olduğu gibi 1.000 ve 2.000 librelik hava yer mühimmatı taşıyacak şekilde planlama yapılmalıdır. Eğer gövde altı dahili silah yuvasında 500 librelik mühimmatın taşınması yeterli görülürse, bu uygulama stratejik bir hata olacaktır.

Gövde içi silah yuvasında mühimmatın nasıl taşındığı ve atıldığı ilgili dokümanlarda fotoğraflarıyla beraber izah edilmektedir. Bu işlemi sağlayacak lançer ve uygulanacak yöntemlerin ne kadar teknik ayrıntıları içerdiğini, MACH hızına yakın süratte uçan bir muharip uçağın dahili silah yuvasından bir mühimmat atılmak istendiğinde, gövde altındaki kapağın o yüksek süratte kopmadan açılıp aynı anda gövde içinde mühimmatı taşıyan lançerin hidrolik tazyikle aşağı hareketiyle üzerinde taşıdığı mühimmatın fırlatılmasındaki teknik detaylar ilgili dokümanlarda incelenebilmektedir. Bunlara bir örnek olarak, F-22 Raptor uçağının dahili silah yuvasında 1.000 librelik bir hava yer mühimmatının taşındığı ve atıldığı lançerin fotoğrafı aşağıda görülmektedir.

5’nci nesil uçaklara düşük radar görünümü kazandırılmasının şartlarından biri olarak uygulanan gövde içi silah yuvasında mühimmatın taşınması ve atılması konularını incelerken; mühimmatın üzerinde taşındığı lançerin boyutlarının, uçağın omurgasını teşkil ettiği kabul edilmektedir.

Ülkemizin coğrafi konumu ile, bize çevre ülkelerden gelebilecek tehdide bağlı olarak harekât ihtiyaçlarımızı değerlendirirken, bu tehdidi karşılayacak TF-X uçağımızın dahili silah yuvasında 500 librelik MK-82 mühimmatı taşınmasının planlandığını varsayarak uçağı imal edecek TAI firmasına sipariş verdiğimizi kabul edelim. TAI firması da bizim siparişimize uygun olarak uçağın omurgası olan dahili silah yuvasının boyutlarını dizayn ediyor. Bu omurganın boyutlarına göre de uçağın alt gövdesi şekillendiriliyor. T

F-X uçağımız 500 librelik bomba taşıyacak omurgasıyla imal edilip uçuş hattına verildikten sonra artık uçuş filolarında hangi hedeflere hangi bomba yükünün uygun olduğunu gösteren JMEM (Joint Munitions Effectiveness Manual) dokümanında seçilecek hedeflerimizin cinsleri, ancak 500 librelik bombanın tahrip edebileceği hedeflerle sınırlı olmak zorundadır. Dahili silah yuvasına uygun küçük ebatlı daha güçlü bir mühimmat imal edilse bile, bu küçük çaptaki mühimmatlarla, hiçbir şekilde 1.000 libre ve üzeri ağırlıkta bir mühimmatın meydana getireceği tahrip gücünü elde etmenin teknik olarak mümkün olamayacağını düşünülmektedir.

Uçağın omurgasını teşkil eden gövde içi silah yuvasında gelecekteki harekât görevlerimiz için 500 libreden daha ağır bir hava/yer mühimmatının taşınması ihtiyacı ortaya çıktığı takdirde, bu mühimmatın taşınması için uçağın ana omurgasını değiştirmek ve büyültmek, uçağı yeniden inşa etmek kadar olmasa bile, uçağın gövdesi üzerinde çok büyük mühendislik çalışmaları ve yapısal tadilat işlemleri yapılmasını gerektirecektir. Bu işlemlerin uygulanmasının hem büyük zaman kaybına hem de paraya mal olacağını tahmin etmek güç değildir. Bütün bu gerçekler göz önüne alındığında, 5’nci nesil TF-X uçağımız sıfırdan imal edilirken bu uçağın gövde içinde taşıyacağı silahların boyut, miktar ve ağırlıklarıyla ilgili kararın doğru verilmesinin ne kadar hayati önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği gibi, 5’nci nesil muharip uçakların gövde içinde taşıyacakları hava/yer mühimmatının cinsi, sayısı ve ağırlığı kullanıcı Hava Kuvvetleri tarafından tespit edildikten sonra uçağın imalatçı firması bu isteğe göre gövde içi silah yuvasının enini, boyunu, derinliğini tasarlayıp silah yuvasını yapıyor. Bu silah yuvası uçağın omurgası olarak kabul edilmektedir. Uçağın omurgası olan silah yuvası da uçağın gövdesinin uzunluğu ve hacmiyle doğrudan ilgili bulunuyor. Halen ABD’nin muharip filolarında görev yapan 5’nci nesil muharip uçaklardan F-22 ile F-35’in gövde boyu ve gövde içi silah yuvalarında taşıdıkları mühimmatın cinsleri ile TF-X uçağımızın gövde boyu ve taşıması planlanan mühimmatın cinsi mukayeseli olarak aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir.

TF-X uçağımızın yukarıdaki listede görülen gövde ve kanat uzunlukları TAI tarafından açıklanmıştır. TF-X uçağımıza gövde içi silah yuvasının yerleştirilmesinde en başta gelen faktör olan gövde uzunluğunun F-22 uçağından 10 santimetre fazla; F-35 uçağından da 3 metre 33 santimetre fazla olacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla F-22 ve F-35 uçaklarından boyu belirli miktarda uzun olarak imal edilecek TF-X uçağımızın gövde içi silah yuvası boyutlarının, F-22 ve F-35 uçakların gövde içi silah yuvalarının boyutları kadar imal edilerek o uçakların taşıdığı 1.000 ve 2.000 librelik mühimmatı taşımasında teknik açıdan hiçbir problemin olmaması gerekir.

Dünyada halen görev yapmakta olan 5’nci nesil muharip jet uçaklarının gövde içi dahili silah yuvalarında taşıdıkları silah yükleri şöyledir:

  • ABD: F-22 dahili silah yuvasında 1.000 lb, F-35 uçağı 500,1000 ve 2000 librelik hava/yer mühimmatı taşıyor.
  • Rusya: SU-57 uçağında 1.150 libre ağırlığında güdümlü füze, Mig LMFS uçağında 1.510 libre ağırlığında hassas güdümlü bomba taşınabilecektir.
  • Çin: J-31 uçağının gövde içi silah yuvasında 1.150 librelik bombalardan 4 adet…

TF-X uçağımızın da dünyadaki benzer 5’nci nesil muharip uçakların gövde içinde taşıdıkları mühimmatın benzeri ağırlıkta mühimmat taşımasıyla o uçakların tahrip gücüne benzer bir güce sahip hale getirilmesi, harekât ihtiyaçları kadar ticari açıdan da gerekli görülmektedir. TF-X uçağının imalat projesinden sorumlu Savunma Sanayi Müsteşarı ile ona bağlı TAI Genel Müdürü değişik tarihlerde basına yaptıkları açıklamalarda TF-X uçağını gelecekte yabancı ülkelere pazarlamayı düşündüklerini ifade etmişlerdir.

Eğer bir muharip uçak yabancı ülkelere pazarlanacaksa, o uçağın her şeyden önce dünyada rakipleri olan diğer muharip uçakların sahip oldukları uçuş performansı kadar, taşıdıkları silah yüklerinin ağırlık ve sayılarının da dikkate alınacağı tabiidir. Bir yabancı ülke satın almak için değerlendirdiği iki namzet uçaktan biri gövde içi dahili silah yuvasında 500 librelik hava yer mühimmatı taşıyabilirken; diğeri 1.000 libre ve üzeri hava yer mühimmatı taşıyorsa, elbette daha ağır silah yükü taşıyan uçak tercih edilecektir.

Yukarıdaki resimde dünyada halen görev yapmakta olan ve proje aşamasındaki 5’nci nesil muharip jet uçaklarının gövde içi dahili silah taşıma istasyonları gösterilmektedir.

Halen pek çok kişi, TF-X konusunda İngilizlerle yapılan bu ikili anlaşma hakkında bazı tereddüt ve şüphelerini belirtmektedirler. Hatta İngilizlerin ileride projeden çekilebileceğini söyleyenler de bulunmaktadır. Bu olumsuz görüşleri ifade edenlerin devletler arası ticari hukukta müeyyide ve yaptırımların etki ve önemini bilmeden böyle bir hükme vardıkları tahmin edilmektedir. BAE Systems firması, F-35 JSF’in imalat tesislerinde, Lockheed Martin firmasıyla beraber çalışmaktadır ve 5’nci nesil muharip uçak imalatında büyük tecrübe sahibi bir firmadır. Şimdi bütün mesele TAI ile BAE Systems arasında olumlu, etkin, verimli bir çalışma ortamıyla sinerji sağlanması ve uçağın imalatının adım adım gerçekleştirilmesidir. (Bkz; AKBABA ANTİ-RADYASYON FÜZESİ)

Bütün bu çalışmaların sonunda TF-X uçağımızın, dahili silah yuvasında hava/hava füzelerine ilave olarak en az 1.000 libre ağırlıktaki hava/yer mühimmatını taşıyabilen, 800-1.000 Deniz Mili civarında harekât yarıçapına sahip bir uçak olarak imal edilip filolarımızda yerini almasıyla, güzel yurdumuzun semalarının savunulmasında Hava Kuvvetlerimizin gücüne güç katılacağına inanılmaktadır.

Kaynak: Kokpit Aero / Yazar: Hakan Kılıç

Bir yorum bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi*